top of page

ŞEHİRDEN NOTLAR #2 *MUHATABI OLMAYAN MUTFAK




Geçtiğimiz hafta TUNCA’nın İMALAT-HANE’de açılan yeni sergisi Muhatabı Olmayan Mutfak kapsamında düzenlenen deneyim yemeği için Bursa’daydım. İMALAT-HANE ve Bursa konusuna yazının sonunda değineceğim, öncesinde TUNCA’nın gastronomi, sanat ve politika üzerinde kesişen işlerinden ve bu özel deneyim gecesinden bahsetmek istiyorum. “Hitler’in en sevdiği yemeğin tereyağlı alabalık olduğunu bilseniz, alabalığa yine aynı gözle bakar mıydınız?” diye soruyor TUNCA gülümseyerek. Sahi dünyanın en acımasız ideolojilerine sahip bir diktatörle aynı yemeği sevseydiniz nasıl hissederdiniz?

 

TUNCA’nın sergisi için İmlathane’nin en üst katına dev bir mutfak alanı kurulmuş. Tamamı metal olan dairesel bir ada mutfak. TUNCA’nın deyimiyle ateş başında bir araya getiren fütürist bir mutfak. 1960’lar estetiği hakim. Bir nükleer santral veya uzay mekiği hissinde ancak yine de ocağıyla, tezgahıyla alışık olduğunuz bir tarafı var. Yemek deneyimi bu mutfakta gerçekleşecek. Mutfağı çevreleyen duvarlarda ise TUNCA’nın eserleri var. Churchill ve Stalin’i yemek yerken görüyoruz. Hitler’in yemek odası yanı başımızda. Resimlerdeki gri ve soğuk tonun mutfağın tasarımıyla olan uyumu gözümden kaçmıyor. Mesleki deformasyon olsa gerek. Ya da bilinçli bir tasarım tercihi. Tasarım demişken, mutfağın tasarımını TUNCA ve Jorela Karriqi birlikte bu sergi için özel yapmışlar. Uygulama kısmı zor olsa gerek diye düşündüm, İmalathane ekibi “hiç sormayın o günleri” dediler. Sonuç etkileyici, tüm o çabalara değmiş.



Serginin ismi Muhatabı Olmayan Mutfak. Hem eğlenceli hem de düşündüren bir anlamı var. Stalin zamanında kendi aşçısıyla birlikte bir yemek kitabı tasarlamış. İçerisinde türlü tarifler var. Kendi halkına nasıl ve ne yemeleri gerektiğine dair bir kitap. İçerisinde o coğrafyaya ait olmayan onlarca ürün barındıran tarifler… Türlü etler, egzotik meyveler, krem şantiler… Hepsi gümüş tepsilerde, şaşalı porselen takımlarda sunulmuş. Stalin diyor ki bunları yiyeceksiniz, böyle servis edilecek. İşin ironik kısmı o dönem Sovyetler kıtlığın eşiğinde. TUNCA soruyor, “Bu kitabın muhatabı kim?”. Muhatabı olmayan bir yemek kitabı yapmış Stalin. TUNCA da aynı sorudan yola çıkarak sergi ismini Muhatabı Olmayan Mutfak koymuş. İşin bir de gastronomik deneyim boyutu var. Yemek yapmanın ve yemenin sanat eylemi haline geldiği zaman bir sanat diyaloguna dönüştüğünü belirtiyor. Bu da aynı soruyu gündeme getiriyor, muhatabı kim?

 

Yemek pişirme pratiği TUNCA’nın sanat çalışmalarının önemli bir parçası. Ancak bunu da 20. yüzyıl ütopyaları zemininde yaptığı tarihsel araştırmalarla birleştiriyor. Gastronominin aynı sanat gibi politik olduğunu düşünüyor. Tüm bu kesişimler TUNCA’nın hayata geçirdiği Desire projesi ile başlıyor. Desire, lider portreleri üzerinden bir modernizm eleştirisi. Bu portreleri çizim haline getirirken ise liderlerin ya yemekle ilişkili hatıralarını ya da liderlerin yemek yerkenki hallerinin yakalanmış görüntülerini tercih etmiş. Liderler yemek yerken fotoğraf çektirilmesine izin vermez diyor TUNCA. Köpek dişleri göründüğü için daha vahşi ve animalist dururlarmış. Çizimlerin yanı sıra liderlerin en sevdiği yemeklerin reçetelerine ulaşıp o tarifleri pişirmiş ve fotoğraflamış. Tüm bu çizim ve fotoğrafları da Desire adı altında bir araya getirerek kitaplaştırmış. İşte duvarda gördüğünüz bu çizimlerin hikayesi buradan geliyor. Yemekleri yaparken günümüz TV yemek programları formatında tarif videoları da çekmiş. Bu videolardan birini de sergide izlemek mümkün.



Gelelim yemek deneyimine… Ortaya özel olarak tasarlanan bu mutfağı sergi kapsamında herkes gezebiliyor ancak ayda iki kere özel deneyim gecelerine de ev sahipliği yapıyor. Bizim katıldığımız performans gecesinin konuğu koku uzmanı Vedat Ozan’dı. Şefimiz ise Rakı Balık Ayvalık kitabından tanıdığımız Arzu Acurol’du. TUNCA ve Vedat Ozan’ın anlatımıyla Ayvalık lezzetlerine doyduğumuz bir akşam... Kimi zaman yemeğin ağırlığı çöker gibi oluyor. Metalle temas sizi kendinize getiriyor ve tekrar yakalıyorsunuz sohbeti. Performans sadece yemek yapma ve yemek yeme eylemini değil, birbirini tanımayan insanların mutfak etrafında kurduğu diyalogu da kapsıyor. Mutfak, merkezinde pratiği üreten kişiyi barındırdığı için izleyiciler rahatlıkla performansın bir parçası haline gelebiliyor. Demokratik bir oturma düzeni de buna kolaylık sağlıyor. İzlediğinizin tadına bakıp deneyimleyen bir çağdaş sanat izleyicisi olarak hissediyorsunuz kendinizi.

 

İMALAT-HANE Bursa’nın önemli sanat lokasyonlarından biri haline geldi. İlk olarak 2022 yılında Ali Kazma sergisi için gelmiştim. Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alıyor. Açıldığından bu yana çok önemli isimlerin çalışmalarına ev sahipliği yaptı. Bursa’nın giderek büyüyen sanat izleyici kitlesinde büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Beni günü birlik sadece bu sergi için İstanbul’dan getirmeyi bile başardı. Kapsamlı konuşma ve workshop programları da var. TUNCA sergisi için gittiğim gün Bager Akbay’ın “Sanat ve Sibernetik” temalı bir konuşmasına ev sahipliği yapıyordu. TUNCA sergisi Nisan ayına kadar sürecek. Deneyim yemekleri de devam ediyor ancak yer bulmak zor. Yer için İMALAT-HANE’nin sosyal medya hesabını sıkı takip etmeniz gerekmekte çünkü duyuru yapıldıktan on dakika içerisinde yerler doluyor. Vize randevusu alır gibi bilgisayar başında kamp kurmak gerek. Değer mi? Sonuna kadar.  




bottom of page