top of page

PRENS SELMAN'IN GIGA İMAJ AKLAMA PROJESİ




Çılgın mega projeler kenti Ankara’da doğdum ve üniversiteyi de bu şehirde Melih Gökçek’in altın döneminde okudum. Çok sevdiğim mimarlık hocalarımdan birinin çok sevdiğim bir sözü vardı: “Ankara’da mimarlık okuduğunuz için şanslısınız. Bir mimar veya şehir planlamacısı olarak neyi yapmamalısınız, bu şehirde bunu şahsen görme imkanına sahipsiniz.” Ankapark’tan şehir kapılarına, dinazorlardan fıskiyelere onlarca çılgın projeye milyonlarca doların aktarıldığını yerinde deneyimleyen biri olarak ne zaman bir yerlerde “mega proje” kelimesini görsem orada bir bit yeniği olduğunu bilirim. Son dönemde global yayınlarda sıkça Suudi Arabistan’ın genç prensi Selman’ın çılgın bir başka mega projesi için milyarlarca dolar harcadığını okuyorum. En son başkent Riyad’ın 2030 Expo’ya ev sahipliği yapacak olmasının da kesinleşmesinin ardından bir Prens Selman dosyası açmanın vakti geldiğine karar verdim.


Son on yılda dünyaca ünlü mimarlık ofislerinin hemen hepsi Suudi Arabistan’daki mega projeler için özel departmanlar oluşturdu. Issız çölü ileri teknolojilerle çevrili geleceğin kentlerine dönüştürme misyonu taşıyan NEOM gibi projeler için mega kelimesi yetersiz kalıyor. Bunlar için “giga proje” demek daha doğru olur. Sadece mimarlar ve tasarımcılar değil, saygın çok sayıda küratör ve sanatçı çölün ortasında yalnız çok az sayıda insanın ziyaret edebileceği sanat projeleri geliştirmek için birbirleriyle kıyasıya bir yarış içerisine girdi. The Line, AlUla, Cidde Merkezi, Oxagon, Diriyah Kapısı… Bunlar, 2017'den bu yana Suudi Arabistan'ın veliaht prensi ve fiili hükümdarı olan 38 yaşındaki Muhammed bin Selman’ın Vizyon 2030 planı kapsamında hayata geçireceği projelerden birkaçı. Bu hayal için 500 milyar doların üzerinde bir para ayrılmış. Dünyanın kültür başkenti olmak için çok büyük bir rakam olduğu kesin.


Hala şeriatla yönetilen Suudi Krallığı, tıpkı komşuları Dubai ve Abu Dabi’deki gibi yüksek teknolojili bir geleceğe sıçramanın hayalini kuruyor. Bu hayallerin arkasındaki en önemli sebep ise Suudi ekonomisini petrolden bağımsız hale getirmek. Petrolün ötesinde bir dünyaya doğru dönüştürücü adımlar olarak ilan edilen bu giga projeleri aynı zamanda bir “imaj aklama” çalışması olarak da görmek mümkün. Yemen’deki iç savaşta büyük rolü olduğu iddia edilen Suudi Arabistan, sıkı dini kurallarla yönetilen bir ülke. Günümüzde rejimi hafif şekilde dahi eleştiren tweet atanlara ölüm cezası veya onlarca yıl hapis cezası verilebiliyor. İnsan haklarının bahis konusu dahi olmadığı bir ülkenin, gelecek yüzyılın lideri olabilmesi için bir değişim hikayesi satması gerekiyor.

Kültür ve inşaata harcanan yüz milyarlarca doların arkasında bu “yeni imaj” yatıyor.


Line’ın da içerisinde yer aldığı NEOM, bu giga projeler içinde veliaht prensin favorisi. Prens Selman’ın milyar dolarlık evleri gezen emlakçı Youtuber’lar gibi projeyi büyük bir iştahla anlattığı videosuna belki denk gelmişsinizdir. Kendisini emlakçıdan ziyade yeni Steve Jobs olarak gördüğüne şüphe yok. The Line, 170 kilometre boyunca aynalarla kaplı iki duvar arasında uzanan 200 metre genişliğinde ve 500 metre yüksekliğinde süper yüksek binalara sahip 9 milyon nüfuslu geleceğin şehri. Kızıldeniz’den başlayıp Tebük Çölü’nü kesen trilyon dolarlık bir giga proje.


Neom ismini Yunanca neo veya “yeni” kelimesinden ve Arapça “gelecek” anlamına gelen mustaqbal kelimesinin ilk harfinden alıyor. Projenin yaratmak istediği imaj için kabul edilebilir, yaratıcılık anlamında vasat, sesli okunduğunda ise Kayıp Balık Nemo’yu andıran bir isim. Projenin tanıtımındaki şu sözler ise dikkat çekici: “İşe gidip gelirken Singapur'un neminin, Londra'nın kirliliğinin, Paris'in kötü havasının veya Silikon Vadisi'nin vergisinin olmadığı bir yer hayal edin.” Londra’nın gri havası dese daha iyi pazarlanabilirdi sanırım. Peki, 170 km boyunca uzanan 500 metre yüksekliğindeki bir yapıyı günümüz teknolojisi sınırları dahilinde 500 milyar dolara inşa etmek mümkün olabilir mi? Pritzker ödülü sahibi Morphosis ve OMA'nın da aralarında bulunduğu çok sayıda mimar ve tasarımcı bu soruya cevap vermiyor ancak tasarlamaya ve inşa etmeye devam ediyorlar. Cevap aslında çok basit, Yapılabiliyorsa neden yapılmasın?



Veliaht prensin milyar dolarlar harcadığı bir başka proje ise AlUla. Suudi hükümeti, Antik AlUla kentini küresel bir kültür merkezine dönüştürmek için 15 milyar dolarlık bir yatırım programı açıkladı. Bölge oldukça etkileyici, sayısız antik kente ev sahipliği yapıyor. 2008 yılında Suudi Arabistan’ın UNESCO Dünya Mirası listesine giren ilk antik kenti olan Hegra da bu bölgede yer alıyor. Bölgenin bu denli geç keşfedilmesinin daha doğrusu öne çıkarılmasının sebebi Suudi teokrasisisin bölgedeki İslam öncesi anıtlara dikkat çekmek istememesiydi. Ancak Prens Selman yönetimi bu bölgeyi turizme açmaya karar verdi. 2020 yılında kamusal sanat bienali Desert X, AlUla’da öze bir edisyona ev sahipliği yaparak bölgenin sanat destinasyonu oluşunun önünü açtı. AlUla’da yer alan Wadi AlFann bölgesi diğer adıyla Sanat Vadi’sinin başına ise Türkiye’de son dönemde adını İstanbul Bienali tartışmalarında duyarak ezberlediğimiz Iwona Blazwick getirildi. 21 yıl boyunca Londra'daki Whitechapel sanat galerisinin direktörlüğünü yaptıktan sonra yeni bir heyecan arayışı ile kendisini Suudi Arabistan’ın sıcak çöllerine atmış.


İnsan hakları Suudi Arabistan’ın imajını lekeleyen en önemli konu. Bu konudaki ciddi tartışmalar sürerken çölü bir sanat ve kültür merkezine dönüştürme hayalinin arkasındaki samimiyet sorgusunu size bırakıyorum. Her ne kadar Iwona Blazwick, “Buradaki durumu değiştirmeye yardımcı olabileceğimizi düşünüyoruz. Özellikle kadınlar için." dese de milyarlarca doların aktarıldığı bu sanat ve miras programlarının kültürel değişimi getirirken aynı zamanda siyasi statükoyu güçlendirdiğini unutmamak gerekir. İster Neom, ister AlUla olsun yüzlerce mimar, tasarımcı, kültür üreticisi ve sanatçının dahil olduğu bu giga projeler, dünya tarihinin gördüğü en büyük “branding” çalışması mı yoksa geleceğin vizyon şehirleri mi olacak bunu zaman gösterecek.



bottom of page